Çocuk ve Ergen Danışmanlığı
Çocuk ve Ergenlerde Bilişsel Davranışçı Terapi Nasıl Uygulanır?
Bilişsel terapi, bireylerin düşünceleri duyguları ve davranışları arasında etkileşim olduğu varsayımına dayanır. Gençlerde Bilişsel davranışçı terapide önem arz eden unsurlardan biri; bireyin davranış biriçiminin gelişiminin ve beraberindeki bilişsel ve algısal süreçlerin anlaşılmasıdır. Bilişlerin bir dizi inanç, tutum, hatıra ve beklentinin düzenlenerek bir araya gelerek oluşturduğu ve bu oluşumun ortaya koyduğu bilgi dağarcığını uyumlu bir şekilde kullanan bir dizi davranışı kapsadığı kabul edilir. Biliş tekil ya da bilimsel bir kavram değildir. Bunun yerine karmaşık bir sistemi kast eden genel bir terimdir .
Bilişler bireyin aktif düşüncelerini ya da özgürlük ifadelerini aynı zamanda kavrayışları hatıraları değerlendirmeleri, yorumlamaları örtülü inançları ya da şemaları, tutumları hedefleri, kıstasları, değerleri, beklentileri ve imgeleridir.
Gençlerdeki davranışsal ve duygusal bozuluklarla, zorlukları kavramlaştırırken ya da tedavi ederken bu değişkenlerin her birini dahil etmekte fayda vardır. Yalnızca bilişsel içeriği değil bunun yanı sıra bilginin hafızada nasıl yerleştiği ve bilginin kullanıldığı ya da işlendiği ve kontrol süreçlerini de kapsar.
Çocuklar ve ergenlerin yetişkinlerde olduğu gibi olaylardan ziyade olayların sunduğu bilişlere tepki verdiği varsayılır. Bu önemli varsayımdır, çünkü bu varsayım bilişsel değişimi ve davranışsal, duygusal değişimin ön şartı olarak kabul edilir. Buna rağmen psikopatolojinin mutlak ve yegane sebebi bilişsel faktörlerdir demek de doğru olmaz. Hiçbir faktör tek başına çocukluk dönemindeki problemlerin sebebi değildir. Bunun yerine araştırmalar gösteriyor ki davranış ve uyum çok yönlü bir şekilde tanımlanır ve davranış duygu sorunların ortaya çıkmasında birden fazla faktör ile etkileşim içerisindedir. Çocuklarda davranışsal ve duygusal sorunların ortaya çıkmasında biyolojik, genetik, sosyal bilişsel ve çevresel faktörler etkilidir. Benzer şekilde koruyucu işlev gören bu sorunların ortaya çıkması riskinin önüne geçilmesinde bir dizi kişilerarası bilişsel ve sosyal faktörler vardır.
Neticede bazı çocuklar yaşamlarında stresli koşullarla karşılaştıklarında yalnızca hafif sıkıntılar yaşarken, diğerleri Görece ciddi uyum sorunları yaşar. Bu görüşü ifadelendiren temel kavram, gelişimsel psikopatoloji alanından, alınan sorumluluk kavramıdır. Daha basit bir ifade ile benzer koşullarda hayata gelen ya da benzer Hayat tecrübeleri yaşayan çocuklar ileriki dönemlerde ciddi ölçüde farklı sonuçlar ortaya koyabilirler. Bizim amacımız bu farklı sonuçları doğuran sebepleri açıklayan faktörleri tespit etmektir.
Çocuklarda bilişsel terapi sıklıkla Çocuktaki davranışsal ve duygusal zorluklara sebep olan faktörlerin özenli bir şekilde değerlendirilmesi süreci ile başlar. Bu süreç dahilinde genelde çocuktan bakıcılarından ve okuldaki yetkililerden öznel ve nesnel bilgiler toplanır. Mümkünse doğrudan davranış gözlemleri ile bu bilgi dağarcığını genişletilmesi oldukça faydalıdır. Yalnızca çocuğun duygu durumu ve davranışları değil bunun yanında çocuğun sıkıntıların temelini oluşturan ve bunları devam ettiren tüm bilişsel sosyal ve çevresel faktörler kapsamlı bir şekilde değerlendirilmelidir. Bunu yönlendirmenin ardından, davranış becerilerinin arttırılması için tasarlanan müdahalelere ve aynı zamanda Uyumsuz inançların ve ilişkilerin düzeltilmesi için planlanan tekniklere geçilir. Yetişkinlerle bilişsel davranışsal terapi uygulamalarında olduğu gibi çocuklara yönelik Bilişsel davranışçı terapide;
1-Aktif
2-Yapılandırılmış
3-Soruna yönelik
4-Ortak çalışmaya dayalı
5-Stratejik nitelikler belirlenir. Terapi aşamasında Terapist;
1- Belirli semptomların gelişimine dair bilgi edinir.
2-Çocuk ve ebeveyn ile birlikte hedef listesi oluşturulur.
3-Temel inançlar tutumlar varsayımlar beklentiler ve otomatik düşünceler tespit edilir.
4-Belirli davranışsal ve kişilerarası eksiklikler tespit edilir.
5-Semptomları devam etmesine yol açan tıbbi sosyal ve çevresel faktörler belirlidir.
6-Bilişsel ve davranışsal müdahaleler belirlenir ve çocuğun ihtiyaçlarına göre uygulanır.
7-Ev Ödevleri verilir seans sırasında çocuk bilişsel ve davranışsal becerileri uygular.
8-Objektif ölçümler yapılarak davranışlar gözlemlenir ve raporlar hazırlanır.
9-Sorunun tekrar etmesini önleyici müdahaleler uygulanır takip ve takviye seansları yapılır.
DİKKAT EKSİKLİĞİ V E HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Gelişiminde nörobiyolojik etmenlerin ön planda olduğu bir bozukluktur. Prefrontal kortekste norepinefrin ve dopamin nörotransmitterlerinin işlevlerinde aksamadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Özellikle ilkokul döneminde derslere dikkatini verememe, aşırı hareketlilik, ders başarısızlığı, aile ve arkadaş ilişkilerinde bozulmalar şeklinde kendini gösterir.
Tedavi edilmeyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ilerde davranım bozuklukları, depresyon, alkol ve madde kullanım bozuklukları gibi ek ruhsal bozukluklara yol açabilmektedir. Bozukluk metilfenidat ve atomoksetin etken maddeli ilaçlar ile etkin bir şekilde tedavi edilebilmektedir.
SOSYAL KAYGI BOZUKLUĞU
Gelişiminde nörobiyolojik ve çevresel etmenlerin birlikte rol oynadıkları bir bozukluktur. Kişi yeni alıştığı ortamlarda, topluluğa karşı sunum yaparken, sosyal ortamlara dahil olma durumlarında sürekli olarak eleştirilme, beğenilmeme ve rezil olma şeklinde endişeler yaşamaktadır.
Çocuk bu endişeleri nedeniyle arkadaş edinmekte zorlanmakta, derslerde kendini gösterememekte ve bunlarla ilişkili olarak sosyal ve akademik alanda zorlanmaktadır. Zaman içinde kişinin benlik saygısı daha da bozulabilir, depresyon ve diğer kaygı bozuklukları duruma eşlik edebilir.
AYRILMA KAYGISI BOZUKLUĞU
Çocuklarda ayrılma kaygısı bozukluğu, çocuğun gelişim dönemine uygunsuz şekilde bakım vereninden (sıklıkla anneden) ayrı kalmaya aşırı hassasiyet göstermesidir. Ayrı kalma durumlarında çocukta ruhsal ve fiziksel belirtiler (çarpıntı, el titremesi, karın ağrısı vb.) ortaya çıkmaktadır. Bozukluk sıklıkla çocukların ilkokula başlamalarından sonra kendini göstermekte ve çocuk okula gitmeye direnç gösterebilmektedir. Gece yatağında ayrı yatamama, ebeveyn olmadan sosyalleşememe, yemek yeme, üstünü giyinme gibi otonomi davranışlarında yaşından daha küçük özellikler gösterme gibi özellikler tabloya eşlik edebilir.
Bozukluk çocuğun bireysel özellikleri kadar ailenin yetiştirme tutumlarından da kaynaklanabilmektedir. Özerkliklerine müsaade edilmeyen, aşırı korumacı tutumla yetiştirilen çocuklar, mizaçları da yatkınsa, bozukluk açısından risk altında olurlar. Çocuk okulundan ve arkadaş ortamından geri kalabilir. Tedavi programında bireysel psikoterapi ve aile danışmanlığı yer almaktadır.
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
Zihne zorlayıcı şekilde giren düşünce, dürtü, görüntüler(obsesyon) ve buna eşlik eden gerginliği azaltıcı davranışlar (kompulsiyon) ile karakterizedir. Çocukluk döneminde, erişkinliğe benzer şekilde, en sık olarak kirlenme, bulaşma obsesyonları ve temizleme kompulsiyonları görülmektedir.
Bunun dışında simetri, zarar görme, emin olamama, dini içerikli ve cinsellik temalı obsesyonlar ve bunlara eşlik eden kompulsiyonlarda görülebilir. Genetik, kalıtımsal ve nörobiyolojik faktörler bozukluk gelişiminde önemlidir. Bilişsel davranışçı psikoterapi ve ilaç tedavisi sağaltımda fayda sağlar.
ÇOCUK DEPRESYONU
Çocukluk dönemi depresyonunun, çocuğun gelişim düzeyi dikkate alındığında erişkinlerden daha farklı belirtilerle kendini gösterebileceği anlaşılabilir. İlk olarak depresyon çocuklarda keyifsizlik ve hayattan zevk alamama belirtilerinden çok, “kolay öfkelenme” ile kendini gösterebilir. Buna ek olarak karın ağrısı, baş ağrısı gibi bedensel yakınmalar çocukluk depresyonun da karşımıza sık olarak çıkabilir. Erişkin depresyonunda sıklıkla görülen psikomotor hareketlerde yavaşlama belirtisinin tam zıttı şekilde, çocukluk depresyonuna aşırı aktivite ve ajitasyonun eşlik etmesi dikkat çekicidir.
Ergenlik döneminde depresyon kendine zarar verme düşünceleri, okuldan kaçma, alkol ve madde kullanımı, saldırganlık gibi risk içeren davranışlar, aile ve arkadaş ilişkilerinde ciddi bozulmalar ve okul başarısının düşmesi gibi sorunlara yol açabilir. Burada dikkat edilmesi gereken durum, ergenliğin doğal sürecinde de ruhsal dalgalanmalar, aile ve arkadaş ilişkilerinde sorunlar, öfke kontrol problemleri gibi depresyonu andıran belirtilerin görülebilecek olmasıdır.
Çocuk ve ergende depresyonun tedavisi çok boyutludur. Bilişsel-davranışçı psikoterapi, psikodinamik yönelimli psikoterapi ve aile danışmanlığı depresyonun sağaltımında başarı ile uygulanmaktadır. 6 yaş altı çocuklarda depresyon tanısı konulursa oyun terapisi, resim terapisi ve aile danışmanlığı öncelikli olarak tercih edilir.
ÇOCUKLARDA İDRAR VE DIŞKI KAÇIRMA PROBLEMLERİ
Enurezis(idrar kaçırma) 4-5 yaşlarından sonra alt ıslatma sorunun devam etmesi sorunudur. Organik nedenler dışlandıktan sonra bozukluğun gelişimsel-ruhsal faktörlerden kaynaklandığı düşünülür. Birincil enurezis alt ıslatmanın doğuştan itibaren devam ettiği durumlar için, ikincil enurezis ise çocuğun altının bir dönem kuru kaldığı ve sorunun tekrar başladığı durumlar için kullanılır.
Birincil enurezis sıklıkla gelişimsel faktörler ile ilişkiliyken, ikincil enurezis ise sıklıkla depresyon, kaygı, stresli yaşam olayları gibi ruhsal etmenlere bağlıdır. Enurezis tedavi edilmezse benlik saygısı düşüklüğü, depresyon, kaygı bozuklukları gibi sorunlara yol açabilir. Tedavide bilişsel davranışçı psikoterapi faydalıdır.