Aile ve Çift Terapisi
Yıllar içinde yapılan farklı araştırmalar sonucunda bilim insanları “aile” ye yönelik yeni bir bakış açısı geliştirdiler. Bu yaklaşımda aile bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan yapıdan çok biyolojik organizmalarda görülen türde örgütlenmiş bütünlük gösteren bir yapı olarak değerlendirilmeye başlandı. Ailenin kendine ait yapısı, kuralları ve hedefleri olan bir bütün olduğu ve ancak böyle bir oluşum gerçekleştiğinde işlevselliği yakaladığına yönelik bir ele alış tarzı gelişti. (Hiebert, 2018) Bir başka deyişle terapistler aileyi bir sistem olarak görmeye başladılar.
Her ilişkinin kendine has karakteristiği vardır. Bu karakteristik yapı çiftin tanımlayıcı özelliklerini içinde barındırır. Yine her ilişkide bir kişinin davranışı, diğerinin davranışına bağlıdır. Tıpkı evrendeki erkek ve kadın güçlerini anlatan yin ve Yang simgesinde olduğu gibi her parçanın birbirini tamamladığı ve bir alanı kapladığı öngörülür. ilişkilerde buna benzer birbirini etkileyen süreçler bulunur.
Birisi değiştiğinde ilişkide değişir. ÖRNEĞİN; Ali daha fazla alışveriş yapmaya başladığında Büyük olasılıkla Ayşe de de alışverişe daha az gidecektir. Birisinin bir başkası hakkında yakınlığını duyan aile terapistlerinin tamamlayıcılığı düşünmeleri gerekir. Örneğin eşinin söylenmelerinden yakınan bir kocayı ele alalım; eşinin sürekli şikayet ettiğini varsayalım. Buna tamamlayıcılık bakış açısı ile yaklaşan bir aile terapistinin varsayımına göre; kadının yakınmaları karşılıklı etki döngüsünün yalnızca yarısıdır. Bir kişinin “yakınıyor” olarak algılanması Büyük olasılıkla endişelerine yeterince kulak verilmediği anlamına gelir. Söylediklerinin dinlenilmemesi onu öfkelendirir ve desteklenmediği hisseder. Bunun da şikayet olarak dışa vurulması şaşırtıcı değildir.
İlişkiye Döngüsel Nedensellik açısından ele aldığımızda ilişki terapisinin gelişmesinden önce, psikopatolojinin getirdiği açıklamalar, doğrusal yani tıbbi psikodinamik ve davranış modellerine dayanıyordu. Geçmişte yaşanan hastalık, duygusal çatışma ya da öğrenme geçmişi bakımından ele alınıyordu. Döngüsellik kavramı ortaya çıktıktan sonra psikopatoloji üzerine düşüncenin geçmişte yaşananların neden olduğu bir şey yerine, halen yaşanan olayların parçası olan döngüsel boyutta tekrarından kaynaklandığı anlaşıldı.
Beateson aradaki farkı açıklamak için Ayağı ile bir taşa vuran adam örneğini kullandı. Taşa vurmanın etkisini, vuruşun kuvvet ve açısını ve taşın ağırlığını hesaplayarak öngörülebilirdi. Öte yandan adam bir köpeğe tekme attığında da etki daha az öngörülebilir olacaktı. Köpek bu tekmeye mizacına ve tekmeyi yorumlamasına bağlı olarak farklı tepkiler verebilirdi. Adama yaltaklanabilir, gidip adamı ısırabilir ya da adamla oynama çalışabilir. Köpeğin tepkisine karşılık olarak da adam, davranışını değiştirebilir. Olası sonuçlarının sayısı sınırsızdır. Köpeğin eylemleri, döngüsel olarak adamın bir sonraki hareketini etkiler ve bu da köpeği etkiler. İlk Eylem birbirini izleyen bir eylemin yinelemeli olarak birbirine etkilediğini döngüsel bir sekans yaratır.
İlişkide çeşitli sebeplerden üçgenler oluşur. Bu üçgenler doğrusal bir dili ifade eder. Bu sebeple ilişkilerde çatışmalara yoğunlaşılır ve çatışmalar öne çıkar. Terapi süresince aile iletişimini içeren iletişimin içeriğine, insanların ne konuştuğuna değil iletişim sürecini nasıl konuştuklarına odaklanmak bir ilişki terapisinin yapabileceği en verimli hamledir.
Tedaviye başvuran aileler genellikle içeriğe odaklanırlar. Bir adam boşanmak ister, çocuk okula gitmek istemez, kadın Depresyondadır. Aile, ilişki terapisti ile sorunların içeriği üzerinde konuşur. Ancak bu sorunları çözmeye çalıştıkları süreci düşünür, çocuğun okula gitmek istememesi üzerine tartıştıkları sırada tespit anne-babanın idareye elden kaçırıp kaçırmadığına ya da birbirlerini destekleyip desteklemediğini dikkat eder. Anne babası sorunu nasıl çözeceklerini söylüyorsa, süreç değil içerik üzerine çalışıyorlar demektir.
Örneğin işlevsiz aile şu özellikleri taşır;
-Aile üyeleri bir diğer üyeye karşı ihtiyatlıdır.
-Aile üyeleri mesafelidir ya da farklılaşma yoktur.
-Aile üyeleri düşmandır.
-Aile üyeleri pasiftirler, güçsüzlük ve kontrol hissederler.
-Aile üyeleri görüşlerinde ve davranışlarında esnek değillerdir.
-Aile sisteminde tutarsız kurallar vardır, üyeler arasında tahmin edilemeyen şekilde hareket eden yapısal güç mevcuttur.
-Üyeler arasında farklılık olmayan bir dış görünüş vardır,
-iletişim şablonları ortak değildir.
İlişkide Yaşam Döngüsü
İlişkide yaşam döngüsü deyince, aklımıza genellikle zamanın geçmesi ile birlikte bir dönemdeki zorlukların üstesinden gelen ve bir sonraki döneme ilerleyen insanlar gelir. İnsanların yaşam döngüsü düzenli olabilir ancak bu sabit süren bir süreç değildir. Değişim içerisinde ve takip eden platolarla, gelişimsel engellerle dolu evreler boyunca ilerler. Gelişimi ve değişimi önemli deneyimlerin yaşandığının olduğu, Görece durağın dönemler izler.
Bu durağan dönemleri atlata bilmek için aile;
1-Aileler aile üyelerinin gelişim ve değişimine uyum sağlamak için yeniden örgütlenmedir.
2-Ailenin herhangi bir kuşağındaki gelişmeler aile üyelerinden birinin ya da hepsini etkileyebilir. (Bir çocuk anaokulu ya da Ergenlik yaşına geldiğinde yeni koşullara başa çıkmayı öğrenmesi gereken yalnızca çocuk değildir. Bütün ailenin yeniden uyum sağlaması gerekir.
3- Çocukları etkileyen gelişimsel geçişler yalnızca çocuklarla değil aynı zamanda Anne babasına, Hatta bazı vakalarda büyükanne büyükbabalara aittir. 14 yaşındaki bir çocuğun anne babası ile olan ilişkisinde yaşadığı güçlükler kendi yaşamından olduğu kadar babasının orta yaş krizine girmesinden ya da annesinin kendi babasının emekliliği konusunda endişelenmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Bilişsel Davranışçı İlişki Danışmanlığında; Aile üyeleriyle ABC kuramı çalışılır.
A-Her yaşanan sorunun aile içindeki belirli harekete geçirici olaylardan kaynaklandığı varsayılır. B-Mantıkdışı inançların ortaya çıkması öğreti çıkarılması öğretilir ve bu inançlar sorgulanır. C-burada amaç inanç ve beklentilerin daha mantıklı bir temel’e oturtularak değiştirilmesi hedeflenir. Zihindeki daha önceki öğrenmeler ile davranışı dengeli bir şekilde vurgulayan Bilişsel davranışçı yöntem, aile içi etkileşim örüntülerine daha derinlemesine odaklanarak daha geniş ve kapsayıcı bir yaklaşım benimser.
Bilişler (Önceki öğrenme ve duygu kayıtları) duygular ve davranışların birbirlerine karşılıklı etki ettiği kabul edilir. Yani bilişsel tutumlar duygu ve davranışı ortaya çıkarabilir. Kendi duygu ve davranışlarımızı da bilişimizi etkileyebilir. Bilişsel davranışçı yaklaşım süreçte aile dinamiklerini de istikrarsızlıkları da inceler. Aileyi negatif çatışma girdaplarından çıkartarak aile üyelerine biliş davranış ve duyguların etkileşiminin temelinde yatan öğeleri gösterir.
BDT modelinde;
1-Aile içi etkileşim ile ilgili kendi birleşik davranış ve duygularını
2-Her aile üyesinin bu bireye yönelik eylemleri
3 Birkaç aile üyesinin bu bireye gösterdiği ortak tepki
4 Aile üyeleri arasındaki ilişkilerin karakteristik özellikleri incelenir.
Söz konusu aile üyelerinin sayısına göre dinamikler ortaya çıkartılır temel inanışların nasıl yerleştiğine bakılarak, ailenin şemaları gözden geçirilir